** Her insanın derininde kendinden az- çok gizlediği, içinde çocukluk dramının aksesuarlarının bulunduğu bir arka odası vardır. Kimseyi sokmadığı bu gizli odasına mutlaka girecek olanlar; yalnız kendi çocuklarıdır. Çocukken şizofren annesinin sıkça yinelenen nöbetlerden korkmuş olan bir baba, annesinin bu durumu kendisine hiçbir zaman açıklanmadığı halde, çok sevdiği kendi küçük kızına devamlı olarak korku masalları anlatmaktadır. Çocuğun korkularını alaya alıp “Bu sadece uydurma bir masal, senin yanındayım, korkmana hiç gerek yok.” der. Baba çocuğunun korkusunu bilincinde olmadan bu şekilde manipüle ederek, kendini güçlü hisseder ve çocukken yoksunluğunu çekmiş olduğu desteği verme çabası içine girer. Fakat bunun yanı sıra kızına bilinçdışı olarak kendi çocukluğunun korkularını felaket beklentilerini aktarır (sevdiğim insan beni neden bu kadar korkutuyor)
**Yardıma yönelik meslekler seçen kimselerin öyküsüne baktığımızda; sadece annelerinin sıra dışı, teselli edicisi, öğüt vericisi, desteği olmakla kalmayıp, kardeşlerinin sorumluluğunu da üstlenmişlerdir. Başkalarına yardım etmeye çalışanı (terapisti) çocukluğunda doyuramadığı ihtiyaçlarını yardım için başvuranlarda hep yeniden doyurmak isterler.
**Eskiden hiçbir hak talebinde bulunmayan, daima başkalarının taleplerini karşılamak için didinen adam terapistin muayenesinde bekleyen başka hastalarla karşılaşınca öfkelenir. Bu insanlar burada ne arıyor? Benim yanım sıra bu insanlarla da mı görüşüyor? der. Terapistin hastalarına kısa zamanda özerk ve güvenli davranmasına önem verdiğini sezerse, hızla kendini özerk ve güvende hisseder ve öyle davranır.
**Rüyasında 30 yıl önce bir çocuğu öldürdüğünü ve kimsenin çocuğu kurtarmak için onun yardımına koşmadığını görmüştü. Rüyayı gören kişi 30 yıl önce çocukken birden içine kapanmıştır. gayet sakin ve nazik davrandığı fakat hiçbir duygusal belirti göstermediği için çevresindekilerinin dikkatini çekmişti. 6 yaşındayken annesi öldüğünde teyzesi: “insan cesur olmalıdır, ağlamamalısın” demişti.
*Örn: Göğüs uçlarını deldirip buralara halkalar takmışlardır; canlarının hiç acımadığını aksine bundan haz duyduklarını ilan ederler. Çünkü böyleleri daha erken yaşta acıyı hissetmemeyi öğrenmiştir. Babasının cinsel tacizine uğrayan ve bunun “babasını mutlu eden bir şey” olduğuna kendine inandıran küçük kız; büyüdüğünde yaşamına giren erkeklerden alkol/uyuşturucuların yardımıyla veya başarıya bel bağlayarak ve “en büyük” olmayı çabalayarak, acıdan kaçmaya çalışır. “Kafayı bulmaya” mecburdur. Çünkü bir an boş kalıp kendini dinlemek riskine girerse, çocukluğunun gerçekliği ona egemen olur.
**Henry Moore çocukken annesinin romatizma ilacı ile sırtına masaj yapmasına izin verdiğini anlatıyor. Moore’un heykellerinde uzanmış yatan küçük kafalı, iri, dolgun, kadınlar. Perspektif içinde daha ufak, kendine dönük olan sırtını ise koskocaman algılayan gözleri ile görebildim.
**İki yaşında düşman işgali sırasında evde terk edilmiş ve yapayalnız kalmışken askerlerin defalarca eve girip her tarafı aramasını sakin ve ağlamadan “uslu uslu oturarak” karşılaması fazlasıyla dikkat çekici ve trajiktir. Böyle kişiler “belli duyguları kendinden uzak tutmayı” daha küçükken bir sanat haline getirmişlerdir. Çünkü küçük bir çocuk duygularını ancak yakınında onu bu dışa vurduğu duyguları ile kabul eden, anlayan ve ona kendi duygularıyla eşlik eden bir kimse bulunduğu zaman yaşayabilir.
**Çocukluğunda ağır eziyetlere uğrayan 40 yaşındaki Piya intihar düşünceleri de içeren uzun bir bunalım döneminden sonra babasına karşı duyduğu ve yıllarca bastırdığı öfkesini sonunda yaşayabilme olanağı buldu. Gözle görülebilen bir rahatlama olmadı, ancak bu süre içinde yoğun bir keder ve ağlama ile kendini gösteren bir yas tutma eylemi gerçekleşti. Piya: “Dünya hiç değişmedi çevremde yine pek çok kötülük ve adilik var ve ben bunları şimdi çok daha açık bir şekilde görüyorum. Bütün bunlara rağmen – hayatı artık yaşanmaya değer buluyorum. Belki de ilk kez kendi hayatımı yaşayabildiğim içindir. Bu benim için çok heyecan verici. İntihar düşüncelerimi şimdi çok daha iyi anlıyorum: Özellikle de gençken neden intihar etmek istediğimi. Yaşam; anlamsız görünüyordu. Her an gözden çıkarabileceğim yabancı bir hayatı yaşadığım için bana öyle geliyordu.
**İnsanın öz annesi bu kadar tehdit edici olabilir mi? Evet, eğer anne kendi annesinin cici kızı olmaktan gurur duymuşsa daha 6 aylıkken, altını ıslatmayı bırakmışsa, 1 yaşındayken tamamen temizlenmişse ve 3 yaşına gelince de küçük kardeşinin annesi olmuşsa bu derece tehdit edici olabilir. İyice gizleyerek – ifade etmekten de vazgeçemezler. Böylece bir insan çevrenin taleplerine tamamen uyum sağlamış ve sahte bir benlik geliştirmiştir.
**Anne ile çocuk arasındaki bilinçsiz, göz ve ten temasından yoksun bir ilişkide gizlenen trajedi, yineleme zorlantısının yıkıcı gücüne tanık olduğumuz, onun eski dramı hep yeniden canlandırmak yoluyla ilettiği suskun ve bilinçsiz mesajını algıladığımız zaman bütün dehşeti ile karşımıza çıkar. Kendilerine yapılan haksızlığı hissedemiyorlardı. Böyle duyguları hissetmek onlara çocukken unutturulmuş, bunları hissetmemeleri öğretilmiştir.
**Winnicott’un çizdiği bir tablo; anne kollarında tuttuğu bebeğine bakar, bebek dosdoğru annenin yüzüne bakar ve bu yüzde kendini bulur. Bebek annenin yüzünde kendini değil, sadece annenin yoksunluğunu bulur. Böyle bir bebek kendini yansıtacağı aynadan mahrum kalarak ,sonraki tüm yaşamında bu aynanın içindedir. “Bonding” anne ile çocuk arasındaki göz ve ten teması ile kurulan ilişkidir. Birbirine ait olma, bir ve bütün olmadır. Çocuğu ile bonding ilişkisini yaşayan bir kadın, çocuğuna kötü davranmaya çok daha az yatkındır.
**1954 yılında yapılan bir çalışmada 12 manik depresif psikoz hastasının aile ortamı incelendi. alınan sonuçlar depresyonun etiyolojisi (bunalımın nedenleri bulgularımı desteklemektedir) bütün hastalar çevrelerinde sosyal açıdan dışlandığına ve saygınlığı bulunmadığına inandıkları ailelerden geliyordu. Ailede çocuk aile şerefini kurtarmak ile görevliydi. Çocuk bunu başaramadığı zaman görmezlikten gelme uzaklaştırılma, aileye utanç getirdiği ve benzeri davranışlarla cezalandırılıyordu. Dışlanma ana/babanın yoksunluğunun nedeni değil, sonucuydu. Yaşın ilerlemesi cinsel beraberliklerinin sona ermiş olması, derindeyse artık yeni aşklar bulmak yoluyla etkisiz hale getiremediği terk edilmişlik duyguları depreşiyordu. Telafi olarak kullandığı aynalarından (aslında bu amaçla kullandığı kendisine aşık erkeklerden) yoksun kaldığı için yeniden çocukluğundaki şaşırmış ve çaresiz küçük kız olarak annesinin yüzüyle karşılaşmıştı, kendisini bulamıyor yalnızca annesinin huzursuzluğunu görüyordu bu yaşlanma bunalımına manik evreler katıyordu.
**Virgina, Lortonda bulunan bir hapishanede ağır hapis cezası çeken mahkumlar ile yapılan uzun süreli bir araştırmada gündüzleri kendilerine bakmaları için küçük hayvanlar emanet edilen mahkumlarda tahliye sonrasında yeniden suç işleme oranın %20 kontrol grubunda %80 olduğu saplanılmıştır. Hem kendilerini hem başkalarına büyük zarar veren kimselerin canlı bir varlık karşısında yeniden duygular geliştirmişlerdir. Baktıkları hayvan tarafından sevildiklerini hissetmeleri ve bu yoldan bir tür öz saygı kazandıkları görülmüştür.
**Pek çok insanın korunmaya, bakılmaya, yakınlık görmeye duydukları ihtiyaçlar sevgiye duydukları özlemler daha erken yaşlarda cinselliğe bürünmektedir. Bu kimseler, kendi öykülerine eğilme gereği duymadan, çeşitli cinsel saplantılara kapılarak yaşayıp giderler. Evlerin sürekli müşterilerine onlara en fazla haz veren şeylerin ne olduğunu sormuşlar.: “kızları istedikleri gibi kullanabilmeleri, kızların kendilerini tümüyle teslim etmeleri: eş ve sevgililerine sürekli aşk yeminleri etmek zorunda kalırken bu kızlarda buna gerek olmaması. Parayı ödersin işin biter ve tamamen özgürsün.”